Ambulans

İsmail Yusuf Kollar»


Baştan aşağı zifte boğulmuş asfaltlar

Katlanılmaz şekilde tiksindiriyor beni

Sonsuzluğa uzanan güzergahlarsa sadece,

Yakıtımın eksilmediğine işaret.

Beyazlıkların içinden bir türlü çıkamadığı kırmızılıklara mahkumum

Ne yaparsın…

Direksiyonumdan, vites kolumdan, koltuklarımdan öte bir şeyim

Bunun farkındayım,

Hep farkındaydım.

Ama yoruldum artık;

Aynı kokuları koklamaktan,

Aynı yollarda paralanmaktan

Yoruldum.

Tabii siz insanlar çabuk güceniyorsunuz.

Yorgunluğumu ifade edemediğim talihsiz zamanlarda

Ardı arkası kesilmiyor hakaretlerinizin:

“Duygusuz!”

“Hantal!”

“Düşüncesiz!”

“Külüstür!”

“Hurda!”

Hanginiz gelirse saplıyor bir yerime sövgüsünü

Kodamanınızdan çulsuzunuza kadar…

Bilmez miyim?

Hele ettiğiniz bir lafa çok içerliyorum ki

Dayanamıyorum,

Su koyuveriyor motorum:

“Düşüncesiz!”

Her şey kabul de düşüncesizliğim niye?

Amacımı sirenlerimle tutuşturduğum halde,

Aynalarınıza harflerimi tek tek yapıştırdığım halde,

Dört bir tarafınızı sarmış –şu an tarifini yapamadığım- körlük

Dört tarafınızdan da gelip geçen gerçeği görünmez kılıyor sanki.

Benim mi aklım var,

Yoksa siz mi akılsızsınız?

Önümdekini ben bile görebiliyorken

Siz neden göremiyorsunuz?

Lambalar dahi canlar uğruna yanarken

Siz neden kıvılcımı kendinizden esirgiyorsunuz?

Hahha… Doğru ya,

Cankurtaran benim.

Dört ayaklı, metal kaplama cankurtaran…

Göremediklerinizi gören (!)

Duyamadıklarınızı duyan (!)

Ulaşamadıklarınıza ulaşan (!)

Otomatik ‘hurda’ yığınıyım.

“Üç rakam, kızıl şerit


Ve üstten çalan tuhaf şarkı”

Aaaa…

Sizin çizdiğiniz resim değil mi bu?

Haklısınız,

Bir geniş gülümsemeye tav olacak değilim

Sonuçta makineyim.

Ancak!

Çığlıkları seçemeyecek kadar ruhsuz da değilim.

Duyularımı duyumsayın da

Karışmasın haykırışlarımız,

Dağılmasın hayatlarınız

Unutmayın asla,

Unutulduğumu unutanları!

Şimdi beni bırakın da

Robotik malikanemde

Birkaç saniyeliğine

İstirahate çekileyim...

İsmail Yusuf Kollar»