Tıpatıp Mit I

Selin Aydoğan»

Eski insanların mantığıyla açıklayamadığı olayları hayal gücüyle
anlamlandırma çabası mitolojiyi oluşturmuş; mitoloji ise yüzyıllar
boyu felsefeye, sanata hatta bilime ilham kaynağı olmuştur. Öyle ki
bilim insanları; insanların kafasını taşıyan omuru dünyayı sırtlayan
Yunan Tanrısı Atlas’a benzetmiş, gözümüze renk veren iris
tabakasını da gökkuşağıyla temsil edilen Tanrıça İris’e
yakıştırmıştır.
Biz de bu serimizde mitolojilerden esinlenerek isim
verdiklerimizden bahsedeceğiz.
Serimizin ilk konusu ‘Oidipus Kompleksi’. Freud’un psikanalitik
teorisine göre her çocuğun ilk aşkı karşı cinsteki ebeveynidir. Bu
yüzden kendi cinsinden olan ebeveyni saf dışı bırakmaya çalışır.
İşte tam da bu durum, kral olan babasını öldürüp öz annesiyle
evlenen Yunan mitolojisi karakteri Oidipus’u aklımıza getirmektedir.
Şu an, siz sevgili okuyucularımızın ‘Ne, nasıl yani?’ dediğini duyar
gibiyim. Sabredin, her ikisini de açıklayacağım. Fakat önce zavallı
Oidipus’un hikayesini anlatmama izin verin.
Oedipus’un babası Thebai kralı Laios, Delphoi kahininden kendi
oğlu tarafından öldürüleceğini öğrenir. Kehanetten kaçabilmek için,
oğlu Oidipus doğar doğmaz eşi İokaste’yle beraber oğlunu vahşi
doğaya bırakır. Ancak bebek Oidipus bir çoban tarafından bulunup
Korinthos’a götürülür ve oranın kralınca evlat edilinir. Yıllar geçer
Oidipus genç bir delikanlı olur. Arkadaşlarıyla eğlendiği bir gecede
patavatsız bir arkadaşı Oidipus’un aslında Korinthos’un gerçek oğlu
olmadığını ağzından kaçırır. Oidipus duyduklarına başta inanmaz
fakat bu konunun bahsini ettiğinde babasından gerçek bir cevap
alamaması kafasını karıştırır. Bunun üzerine Oidipus gerçekleri
öğrenmek için kahine gider. Kahin, Oidipus ile ilgili söyleyebileceği
tek şeyin öz babasını öldüreceği ve öz annesiyle evleneceğini
olduğunu söyler. Duyduklarıyla dehşete düşen Oidipus kehanetten
kaçmak için Korinthos’tan ayrılır. Fakat kaderden kaçış yoktur.
Korinthos’tan kaçış yolculuğu sırasında kendisine sataşan bir adamı
öldürür fakat öldürdüğü adam kendi öz babasıdır. Thebai’nin girişine vardığında bir sfenksle karşılaşır ki Sfenks Yunan mitolojisinde savaş tanrısı Ares tarafından Thebai’in dışına oturması ve sorduğu
bilmeceleri bilemeyenleri yutması için görevlendirilen bir yaratıktır.
Sfenks sorusunu bilemeyeceğinden çok emin bir şekilde yolcu
Oidipus’a seslenir, ‘‘İçeri mi girmek istiyorsun, öyleyse söyle
bakalım hangi yaratık sabah dört, öğle iki ve akşam üç ayak
üstünde durur?’’ Fakat Oidipus’un istemese de gerçekleştireceği bir
kehanet vardır ve ‘insan’ cevabını verir ve ekler, ’’Çünkü insan
bebekliğinde ellerini de ayak gibi kullanarak dört ayak üzerinde
emekler, yetişkin halinde iki ayak üzerinde yürür ama yaşlandığında
yürüyebilmek için bir de baston kullanır yani üç ayaklı olur.’’
Yenildiğini anlayan sfenks kendini yüksekçe bir kayadan aşağı atar
ve ölür. Böylece Thebai halkı sfenksten kurtulur. Oidipus artık halkın
kahramanı olmuştur ve dul kraliçe İokaste’nin de onu kocalığa kabul
etmesiyle yeni kral olur.
Burada sizden hikayenin başını hatırlamanızı rica edeceğim.
Hatırlarsanız Thebai, Oidipus’un öz babasının krallığıydı yani kendi
krallığı. Oidipus farkında olmasa da kendi halkını kurtardı fakat her
ne kadar olaylar tamamen ‘kaderin cilvesiyle’ gerçekleşmiş olsa da
hem annesiyle evlenmiş oldu hem de babasını öldürdü.
Hikayemiz burada bitti mi, hayır. Gerçekleri öğrenen bir
zamanların kahramanı Oidipus bunu kaldıramaz ve gözlerini oyar.
Bu da yetmezmiş gibi sürgüne gönderilir. Bir süre sonra Oidipus’un
bu haline acıyan tanrılar onu yeraltına yanlarına alır.
Freud’un psikanalitik teorisindeki Oidipus Kompleksi de tıpkı bu
hikaye gibi çocuğun ebeveynine beslemiş olduğu hayranlıktan
ibaret değil. Bundan çok daha karmaşık ve üzerine kitaplar, tezler
yazılan/yazılabilecek bir şey. Ama hepimiz kabul etmeliyiz ki
Freud’un teorisine Oidipus’un adından daha çok yakışacak bir isim
bulabilir miydik, bence hayır.

Selin Aydoğan»